Ali Aktaş

Partilerdeki diktatörlüğe nasıl son vereceğiz?

Ra’d Suresi 11. Ayetini her hatırlayışta “sosyolojik sünnetullah” üzerine düşünmüşümdür. Ayet şöyleydi; “Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez; ve Allah insanlara [kendi kötülüklerinin bir sonucu olarak] bir felaket tattıracağı zaman hiçbir şey bunun önünde duramaz: çünkü onların, kendilerini O’na karşı koruyabilecek kimseleri yoktur.”

Ve sonra İsra 13 de bu sosyolojik sünnetullah’ın kıyamete dönük yüzü olarak önemli bir ihtar olarak durmaktadır; “Öte yandan, Biz her insanın kaderini (kendi) boynuna dolamışızdır; öyle ki, Kıyamet Günü onun önüne, her şeyi açık açık kaydedilmiş bulacağı bir sicil çıkaracağız”

Toplumu ilgilendiren yani topluma ait işlerde istişare mutlak bir emir olarak durmaktadır. “Ve toplumu ilgilendiren her konuda onlarla müşavere et” ( Âl-i İmrân Suresi 159. Ayet) ve “Onların işleri aralarında danışma iledir.” (Şûrâ Suresi 38. Ayet)

Peki nasıl istişare? Hangi yöntemle?

Anlayışıma göre insan; fıtrat itibariyle kendi kendini yönetme iktidarıyla yaratılmıştır. İnsanlık ailesi Mekke’den yola çıkmış, çoğalmış ve yeryüzüne dağılmıştır.

Nüfus çoğaldıkça topluluk halinde yaşama ile beraber toplumsal sorunlar da artmış ve böylece yönetme iktidarının geçici devri mahiyetinde yönetim biçimleri oluşmuştur. Bu kimi zaman kabile reisi, kimi zaman kral, kimiz zaman padişah, kimi zaman da cumhurbaşkanı olabilir. Siz buna bugün için; muhtar, belediye meclis üyesi, belediye başkanı, milletvekili ve benzerlerini de ilave edebilirsiniz.

Peki; bizi yönetenleri nasıl seçeceğiz?

Aramızda vahiy alan bir peygamber yok artık. Kur’an, Sünnet ve Salim akıl rehberimizdir. Yöneticinin nasıl seçileceğine ilişkin tercih salim akla ve insanlık tecrübesine bırakılmıştır. Kur’an bize ilkelerden söz eder ama yöntem vaz etmez.

Biz bunca tarihi birikime ve kutsal kitabın emrine rağmen hala bu istişare meselesini kurumsallaştıramamış ve bir sisteme bağlayamamış İslam Toplumuyuz. Müslümanlar 14 asırdan beri bir Anayasa Hukuku inşaa edemediler.

Bizim kuşağımız “nasıl”a ilişkin bir yöntem aramak ve bulmak zorunda.

Siyasi Partiler Yasasının ve Parti Yapılarının Değiştirilmesi önerisi.

1980 İhtilalinin ürünlerinden olan 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası’nın 3. Maddesine göre siyasi partiler “görüşleri doğrultusunda çalışmaları ve açık propagandaları ile milli iradenin oluşmasını sağlayarak” iktidara talip olurlar. Ve yine kanunun 4. Maddesine göre “demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır”

Peki gerçekten öyle mi?

Bazı öneriler getirmek istiyorum.

Siyasi Partilerimizi bu öneriler ve katkı verebilecek başka kişilerin bu minvaldeki önerileri ile yeniden şekillendirebilirsek siyasal sistemimizin en temel yapıtaşı olan partilerimizi sosyal ve siyasal hayatın belirleyici ve etkin unsurları haline getirebiliriz.

Bu yazı ile ülkede var olan “seçimli krallık sistemini” analiz etmeye başlarken sistemin temelini teşkil eden siyasi partilerimizi de tahlil etmiş olacağız.

Kademeli Üyelik Sistemi gelmeli.

Kanunun 11. Maddesine göre “Onsekiz yaşını dolduran, medeni ve siyasi hakları kullanma ehliyetine sahip bulunan her Türk vatandaşı bir siyasi partiye üye olabilir.”

Siyasi partilerimiz de bu vasfa sahip insanları üye yapmakta ve sonra da onların içinden seçilen (çoğu zaman atanan) delegelerle belde, ilçe, il, merkez kongrelerini yapmakta ve önseçim ya da merkez yoklaması (temayül) ile de yerel ve genel seçimler için adaylarını belirlemektedir.

Bu üye kayıtlarıyla ilgili güzel hatıralarımız da var elbette. Mesela bizim Hamza Karaağaç isminde bir abimiz var. Allah uzun ömür versin Hamza abi ta Milli Nizam’dan beri koşturan bir abimiz ve etkili bir sosyal ilişkiler yeteneği var. Sokakta sizden birini görse 10 dakika sonra bir bakmışsınız partiye üye olmuşsunuz, öyle bir abimiz.

Mevcut sisteme göre bu aşamadan sonra “üyelik beyannamesi”ne imza atan o kişi ile ilçe teşkilatının ilgilenmesi, partinin siyasal program ve dünya görüşü hususunda takdimlerde bulunması ve teşkilata katkı veren bir gerçek üyeye dönüştürmesi gerekir. Çoğu zaman bu hemen hiçbir partide olmaz.

Zira partilerimiz bir okul/ekol olacak şekilde yapılandırılmamışlardır.

Üyelik konusunda önerim şu; iki aşamalı bir üyelik sistemi getirmeliyiz.
1. Fahri Üyeler,
2. İmtiyazlı Üyeler

Fahri üyeler yukarıdaki örnekte de arz ettiğim gibi parti çalışmaları sırasında konuşarak ikna ettiğimiz ve üye beyannamesini imzalayan kişilerdir. Bunlar henüz parti programını özümsememiş ve parti faaliyetlerine yeni katılan ya da katılmasını umduğumuz isimlerdir.

Oysa bir siyasi partinin okul/ekol haline gelebilmesi için nitelikli üyelere ihtiyacı vardır. Bu çerçevede Fahri Üye’nin İmtiyazlı Üye vasfını kazanabilmesi için üç şartı en az kesintisiz 1 yıl süreyle devam ettirmesi gerekir.

Bu çerçevede;
1. Parti faaliyetlerine iştirak eden (parti teşkilatları olan il/ilçe/belde/mahalle ve sandık kurullarında görev alan ve toplantılara katılan)
2. Partiye düzenli aidat veren, (siyasetin helal yoldan finansmanı ve kamu imkanları ile kirlenmemesi bakımından bu elzemdir)
3. Partinin rutin eğitim faaliyetlerine katılan Fahri Üyeler İmtiyazlı Üye olarak bunlara özel deftere kaydolur ve Cumhuriyet Başsavcılığına “üye” olarak bunların isimleri verilir.

Fahri Üyeler için de ayrıca bir defter tutulur. Bunlar yukarıdaki 3 şartı yerine getirdiklerini ifade ederek talepleriyle ve talebin incelenmesi/olumlu rapor sonucu İmtiyazlı Üye olabilirler. Bu üç şarta ilişkin evrak ve defterler ayrıca tutulur. Bu defterlerin tümü resmi kayıtlı defterler olup gerektiğinde hakim denetimine sunulabilecek şekilde muntazam tutulmalıdır. Kararlara itiraz yolu açıktır.

İmtiyazlı Üyelerin Hak ve Görevleri

Siyasi Partiler Kanununda seçimle işbaşına gelen görevler için önseçim ya da merkez yoklaması yapabilme tercihi partilere bırakılmıştır. Partiler tüzüklerinde bu tercihi kendileri dilediklerini gibi kullanabilmektedirler.

Bizim SPY’de yapacağımız değişiklikte partilerin seçimle işbaşına gelen tüm organlarının ve de yerel ve genel seçimlerde gösterilecek adayların “hakim denetiminde mecburi önseçim”le belirlenmesini bir ana kural olarak siyasi hayatımıza kazandırmamız gerekiyor.

İşte İmtiyazlı Üyeler bu önseçimlerde oy kullanacak kişilerdir.

Delege sistemini tamamen ortadan kaldırmamız gerekir. Genel Başkanlar tüm İmtiyazlı Üyelerin gerekirse illerde ya da bölgelerde yapılacak seçimlerle ve bu üyelerin tümünün katılımıyla seçilmelidir.

Bir ilde ya da ilçede belirleyeceğimiz belediye başkanı o il ya da ilçedeki İmtiyazlı Üyelerin tümünün oy kullandığı ön seçimle belirlenmelidir.

Bir ilin Milletvekili adayları, bu İmtiyazlı Üyelerin katıldığı hakim denetimindeki önseçimle belirlenmelidir.

Genel Başkanlara ise önseçime girmeden milletvekili adayı gösterebilecekleri belli sayıda bir kontenjan tanınması da yerinde ve gereklidir.

Parti faaliyetlerine iştirak eden, aidat veren ve partinin rutin eğitim faaliyetlerine katılan üyeler böylece tüm kademelerin belirlenmesinde yetki sahibi olacağı gibi aynı zamanda bu sistem kademelere aday olacak isimlerin siyasetin içerisinde pişerek gelmiş veya sosyal alanda kendini ispat etmiş kişilerden oluşmasını sağlayacaktır. Bu da siyasetimize kalite katacaktır.

Toplum nasılsa öyle idare olunuruz ve bir toplum kendini değiştirmediği sürece o toplumun gidişatına ilişkin hususların değişmeyeceği kadim sosyal kanunların bir icabıdır.

İnsanlar ülkelerine ve geleceklerine sahip çıkmalıdırlar. Bunun yolu da aktif ve eğitimli kadroların ciddi siyasi ve sosyal faaliyeti ile mümkündür. Bunu sağlamak için de bir sisteme ihtiyacımız var. Bugün olmayan şey budur ve siyasi partiler tecrübeleri ve kadrolarının durumları icabınca bunu mümkün olduğunca keyfiyete göre sağlamaya çalışmaktadırlar.

İşler keyfiyete kaldığı için siyasetimiz kurumsallaşamakta ve zaaflı siyaset iktidar olursa politikalar çoğu zaman tek karar vericinin tercihiyle, keyfekeder yöntemlerle belirlenmektedir.

Politika oluşturma işine üyeden en yukarıya doğru artık ekol/okul haline gelmiş ciddi parti yapılarınca karar verilmesi ya da önerilerin partinin kaderi bir imtihan olarak seçimle üzerlerine bırakılmış yetkili kurullar nezdinde tartışılarak karara bağlanması siyaset kurumumuza büyük nitelik ve ciddiyet kazandıracaktır.

Unutmayalım ki hayat bir imtihandır. Ve bu imtihanda tercihlerimizle imtihan ediliyoruz. Tercihlerimizin hayata yansıması da bu imtihanın bir gereğidir. Farklı fikirlerin ve yöntem önerilerinin özgürce ve belli bir disiplin içerisinde tartışılması imtihanın doğasındadır. Buna izin vermeliyiz, bunu kurumsallaştırmalıyız.

En önemli imtihanlarımızdan birinin de bu mesele olduğunu düşünüyorum.

Ali Aktaş

Ahlak, Adalet, Özgürlük, Ekmek için çalışacağız. Eş, Baba, Oğul, Kardeş, Avukat.

1 Yorum

  • Ali bey kardeşim, bütün Saadet Partisi üst yönetimi aynı kalıptan çıkmış İNSANLAR değildir. Herkes sizin gibi düşünce ve tekliflerini facebook ve sosyal medyadan tabana anlatmaya başlarsa partide nasıl birlik sağlanır. Partimizin kurullari vardır. Degerli fıkır ve tekliflerinizin bu kurullarda konuşulması gerekmez mi. Siz sıradan bir partili değilsiniz, neden böyle yaptığınızı anlamış değilim. Selase sevgiler.